Buz Dağına Yürümek..
Nihayet, buz dağının dibine gelmiştim. Çocukken, ahşaptan yapılma o köy evinde akşamları, eski bir masanın etrafına toplanır, annemi izlerdik, kaynar tencereye daldırdığı kepçeyi, sırayla taslara gezdirir dumanı tüten mercimek çorbasını izlerdik, sonra babam elinde tuttuğu limonu çorbaların üzerine sıkardı. Bir yandan radyo çalardı güzel günlerdi. Babam eli ile gürleyen sobayı işaret eder, ateş her şeyi eritir derdi. Sonra, birden arkasında ki pencereden gözüken buz dağını gösterir. Bir gün o buz dağına çıkacağım derdi. Ben, dünyayı! iki kere 360 derece gören gözlerimle saatlerce buz dağını izlerdim, ne de olsa babamın hayaliydi ve bir müddet sonra onun hayali benim hayalim olmuştu. Çok karlar yağdı. Çok yağmurlar tıkırdatı pencereye. Herşey bir hayaldi etrafıma baktığımda kimse kalmamıştı. Yalnızlığın ve sessizliğin içinde bulmuştum kendimi. Bir gün dedim ki! babam bu buz dağına çıkamadı ben çıkayım... İşte buradayım. Buz dağına tırmanıyordum her şeyi deri...