Buz Dağına Yürümek..
Nihayet, buz dağının dibine gelmiştim. Çocukken, ahşaptan yapılma o köy evinde akşamları, eski bir masanın etrafına toplanır, annemi izlerdik, kaynar tencereye daldırdığı kepçeyi, sırayla taslara gezdirir dumanı tüten mercimek çorbasını izlerdik, sonra babam elinde tuttuğu limonu çorbaların üzerine sıkardı. Bir yandan radyo çalardı güzel günlerdi. Babam eli ile gürleyen sobayı işaret eder, ateş her şeyi eritir derdi. Sonra, birden arkasında ki pencereden gözüken buz dağını gösterir. Bir gün o buz dağına çıkacağım derdi. Ben, dünyayı! iki kere 360 derece gören gözlerimle saatlerce buz dağını izlerdim, ne de olsa babamın hayaliydi ve bir müddet sonra onun hayali benim hayalim olmuştu. Çok karlar yağdı. Çok yağmurlar tıkırdatı pencereye. Herşey bir hayaldi etrafıma baktığımda kimse kalmamıştı. Yalnızlığın ve sessizliğin içinde bulmuştum kendimi.
Bir gün dedim ki! babam bu buz dağına çıkamadı ben çıkayım...
İşte buradayım. Buz dağına tırmanıyordum her şeyi derin derin düşünmeye başlamıştım. yalnızlığı, yorgunluğu, sesizliği, zaman geçiyor ilerledikçe daha da hırslanıyordum bir hayalin içinde yürümek bu kadar zevk vermezdi insana ama babamın hayaliydi...
Ben yukarı çıkarken, göz kapakları buz olmuş ölü atlar aşağı doğru iniyorlardı. Bir an onlarla göz göze geldim korkutucuydu.
Kilitlenmiştim sanki ne ürpertici bir manzaraydı. Ölü atlar geçerken bana bakıyor. Kişniyorlardı hatta bir tanesi şaha kalktı. Nalları buz olmuştu yere vurduğunda buz parçaları kırılıyordu...
İçimde çocukluğumdan beri ne kadar his ürettiysem sevgi saygı gibi bütün duygularım donmuştu, elle tutulmayan ama hissedilen...
Şu toplum dediğimiz yanılsamanın parmakları onlar. Onlar bile donmuştu. Yukarıya çıktıkça. Hislerim hayallerim donmuştu. Hissizleştim.
Kaybolan bir şey neden benim olsun ki sonuçta ben de donabilirim...
Buz dağının tepesini çok sevmiştim. Bugün'e kadar ne kadar his varsa içimde hepsi donmuştu, buz dağının bir parçası gibiydim artık. Güçlüydüm...
Çocukluğumdan beri kırık dökük biriktirdiğim sevgi parçaları donmuştu. İçimde şuursuzca dönmüyor, beni acıtmıyordu... Acı dediğim şey bile, buzun esiriydi, müzelik olmuştu. Bütün hislerimin donuşunu izliyordum...
Küçük küçük heykellere dönmüştü bütün duygularım.
Buz dağının tepesi babamın kalbiydi. Ben oradaydım..
Yorumlar
Yorum Gönder