O kadar güzeldi ki çocukluğumuz anlatamam, biz çocuklardık, rüzgara karşı koşan, mavi masmavi çocuklardık biz ruzgarın yüzümüzü okşaması ile burunlarımızdan sızan, dudaklarımıza dokunan sümüğün tadının hiç bir yemekte olmadığını çok sonra anladık. Bir kaç yüz metre ilerideki erik bahçesine cevirdigimiz pedallar sekiz çizerek giden pinokyo bisikletlerimiz varya şimdiden sonra bineceğimiz lüks arabalardan bile hızlıydı. Şimdi siz oradan bakınca hadi canım falan diyorsunuz ama öyleydi, bedenlerimiz küçüktü zamanlarımız ve mekanlarımız büyüktü. Nasıl anlatayım erik bahçesine girip ağaçlarda seksek oynardık be bir keresinde kopardigim erik bizim zuccaciyeci cemilin oğlu idrisin gözüne düşmüştü,gözü morardı garibin amına koyayım senin Seyfi demişti ama bir eli ile gözünü tutuyor bir eliyle siyah bal damlayan eriği ısırıyor bir taraftan da kahkaha atıyordu.